23 Aralık 2007 Pazar

Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar, 1901 İstanbul doğumlu. Babasının işi gereği, ilkokuldan liseye kadar Andolu'nun çeşitli şehirlerinde sürdürdü eğitmini. İstanbul Darülfünun Edebiyat bölümününden 1923'de mezun olduktan sonra Erzurum, Konya ve Ankara'da edebiyat öğretmenliği yaptı. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler veren Tanpınar, İÜ Edebiyat Bölümü Tanzimat Edebiyatı kürsüsünde proesörlüğe seçildi. 1942-1946 yılları arasında Maraş milletvekili olduktan sonra yeniden eğitim hizmetine döndü, 1949 yılında İÜ Edebiyat Bölümü Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne getirildi. 1962 yılında kalp rahatsızlığı sonucu ölen Ahmet Hamdi, çok sayıda şiir, hikaye, roman ve deneme yazmıştı.

1949 tarihinde basılan "Huzur", Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en tanınmış romanıdır.

HUZUR Kitabının Özeti

KİTABIN ADI:

HUZUR

KİTABIN YAZARI:

AHMET HAMDİ TANPINAR

YAYIN EVİ VE ADRESİ:

DERĞAH YAYINLARI

BASIM YILI:

1949

1.KİTABIN KONUSU:

Mümtaz’ın Nuran’a olan aşkının öyküsü.

2.KİTABIN ÖZETİ:

Mümtaz ve Suat'ın Nuran'a olan aşklarıdır öykünün merkezi. Mümtaz ve Nuran birbirini sevmekte ve evlenmeyi tasarlamaktadırlar. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder. Bu trajedi nedeni ile Nuran'dan ayrılan Mümtaz'ın iç dünyası yıkılmıştır. Radyoda II.Dünya savaşının başladığı haberi verildiği sırada, Suat'ın hayalini gören Mümtaz merdiven başına yıkılır (bazı edebiyat incelemecileri, sonda Mümtaz'ın öldüğü biçiminde yorumlar yapmış olsalar da, Tanpınar'ın metninde ölüm telaffuz edilmiyor).

Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarşısında, salaş dükkanlarda, bit pazarında, Çekmece'de balıkçı muhitinde ve kır kahvelerinde dolaştırırken, İstanbul'un bir kronikçisi, İstanbul'da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köşelerin bir tasvircisi oluyor romanda. Huzur'un sonraki bölümlerinde Boğaz'a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır. Geçilmemesi gereken bir sınırı çiğnemiştir o!

Her yeni tecrübe gibi şahsîdir, her yeni tecrübe gibi ilktir. Mümtaz, bindiği bir Ada vapurunda Nuran’a rastlamış ve “Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her mânasında velûd bir kadınlık hayatı(nın), bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek erkeğin yokluğundan yarı hülyâ, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gittiğini” farketmiştir. Bu tesbitin arkası kendiliğinden gelecek ve zalim bir çocukluğun ara sokaklarından geçerek kendisini İhsan’ın kollarına atan Mümtaz, fikrî zeminini sağlamlaştırmış bir insan olarak duygusal arka planını inşa etmeye soyunacaktır: “O madem ki artık benim için herşeydir, o halde bütün kâinatımla ona taşınmalıyım.” der.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Her aşkın bir ızdırap ve çilesi bazen insana mutluluk bazen de mutsuzluk verir.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Dört bölümden oluşan kitabın her bölümü, öykünün dört kahramanının, İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz'ın adlarıyla verilir. Ancak, romanın ana karakteri Mümtaz'dır. Yazar, diğer üç

karakteri de Mümtaz'la olan ilişkileri çerçevesinde tanıtır bize. Birinci dönem Türk romanında mekan Doğu-Batı değerlerini temsil etmek bakımından bir anlam taşıyor ve kent ikiye ayrılıyordu. İstanbul tarafının mahalleleri Osmanlı-İslam geleneklerinin, göreneklerinin değerlerinin yaşadığı semtlerdi. Beyoğlu tarafı ise kentin Batılılaşmış öteki yarısıydı. Oturulan mekan olarak konak ve apartman Doğu-Batı karşıtlığının simgesiydi. İlk dönem yazarları arasında, Doğu-Batı karşıtlığı ve kimlik sorununu, İstanbul'un farklı semtlerini karşı karşı getirerek işlemektedir.


5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kitap okuyucuyu aşırı şekilde etkilememekte ve okurken insanı çok sıkmakta,bunalmaktadır.

DR.HÜSAMETTİN YILDIRIM

DR.HÜSAMETTİN YILDIRIM 1943 yılında Adana’da doğdu.ilköğretimi Adana Mehmetcik ilkokulu,Ortaöğretimi Nurettin Ersin ve mütakiben Atatürk Lisesi’ni bitirdi.1960 yılında ankara Dil-tarih Coğrafya Fakültesi’ne girmiş ve 1981 yılında aynı üniversitede master ve doktorasını tamamlamıştır.Aynı üniversitede öğretim üyesidir ve ileri seviyede Almanca,ingilizce bilgisi vardır.Bu çeşit birçok eseri vardır.

ERMENİ İDDİALARI VE GERÇEKLER

KİTABIN ADI:

ERMENİ İDDİALARI VE GERÇEKLER

KİTABIN YAZARI:

DR.HÜSAMETTİN YILDIRIM

YAYIN EVİ VE ADRESİ:

CAN YAYINLARI

BASIM YILI:

1996

1.KİTABIN KONUSU:

I.Dünya Savaşı esnasında Ermenilerin izlemiş oldukları politika

2.KİTABIN ÖZETİ:

Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye;Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları,Ortaasya,Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir.

Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu,bugün de Türkiye,bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur.İmparatorluğu parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler,bu entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri de kullanmışlardır.

Tarihte olduğu gibi günümüzde de Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler olmaktadır.Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla tanımaya yönelik kararlar parlemento gündemlerine getirilmektedir.

I.Dünya Savaşı’ndan önce çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler,Türklerin Anadolu’ya girişlerini takiben;bir yandan Türklüğün adil ve insani töresinden yararlanmışlardır.Askerlikten,kısmen de vergiden muaf tutulurken ticarette,zanaatta,çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişlerdir.Hatta devlet kademelerinde de önemli görevlere yükseleneler vardır.

Ancak,Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başladığı dönemlerde,hemen her konuda Avrupa’nın müdalesi baş gösterince,Türk-Ermeni ilişkilerinde bozulmalar başlamıştır.I.dünya Savaşı sırasında ise,Osmanlı askeri olarak düşmana karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermiler de bulunmasına rağmen,bunların büyük bir kısmı cephede düşmanla birlikte Türklere karşı savaşmış,yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir.

Çıkarılan Sevk ve İskanla ilgili mevzuata uymadıkları gerekçesiyle toplam 1397 Ermeni çeşitli cezalara çarptırılmıştır.Savaş bölgesinde oturan ve birliklerin hareketini engelleyen,karşı tarafa istihbarat sağlayan,yardım ve yataklık yapan ya da düşman ile birlikte onun safhında hareket eden halkların ve grupların cephe gerisine gönderildiği görülebilir.Sevk ve İskanın bir amacı da sivil halkın savaştan zarar görmesini önlemektir.

Türkiye’de bugün,anne ve babaları ve büyükanne ve büyükbabaların I.Dünya Savaşı’nın korkunç olaylarına ilişkin hikayelerini hatırlayan milyonlarca kadın ve erkek vardır.Bu hikayelerde,tecavüzler ve evlerden zorla çıkarılmalar anlatılmaktadır.Kendilerine sorulduğunda,ailelerinin geçmişini üzüntü ve kızgınlık içinde anlatmaktadırlar.

Ermeniler gibi,Türkler de düşmanları tarafından öldürülmüşlerdir;onlar açısından düşmanlar çoğu zaman Ermeniler olmuştur.Türkler de Ermeniler gibi zamanında zorunlu göçlere maruz kalmışlar ve bu göçler sırasında çok sayıda insan hastalık ve açlıktan ölmüştür.

Türk bilginleri ve Türk hükümeti her iki tarafın yaşadığı acıları fark etmeye ve üzülmeye başlamıştır,ancak en çok hatırlarında kalan,doğal olarak kendi insanlarının çektikleridir.

Türler kendileri,tarihlerini saptıranlara karşı çıkmamış olmaktan dolayı suçludurlar.1912 ve 1922 yılları arasında korkunç savaşlardan sonra Türkiye büyük bir harabeye dönmüştür.Şehirler yıkılmış çiftlik hayvanları öldürülmüş,ağaçlar ve ekinler geride hiçbir tohum kalmaksızın yakılmıştır.Bunula birlikte,yine de bazıları savaşların devam etmesini istemiştir.Türklere ait olan topraklar düşmanların elinde kalmıştır.Savaşlarda herşeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni bu duyguların yönetmesi halinde daha fazla ölüm olayı yaşanacaktı. Mustafa Kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezlikten gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur. Türk hühmeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı Türk davasında baskı yapılmasının eski nefrtleri canlandıracağını ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştır. Bu yüzden Türkler dertleriyle ilgili hiç birşey söylememişlerdir.bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin Türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur.

Türkler, ancak Ermeni teröristlerin Türk diplomatları öldürmeye başlamasından sonra politikalarını değiştirmişlerdir. Arşivlerini açmışlar ve savaş dönemine ait belgeler yayınlamaya başlamışlardır. Bunlar, yıllar boyu sürecek, tekrar edilen bilimsel bir araştırmanın bir parçası olmuştur.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir.Yazan yapana sadık kalmadığı müddetçe değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet kazanır.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Tamamen gerçek,yaşanmış ve anlatılması duygu bakımından acı veren olaylarla kaplanmıştır.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Akıcı,etkileyici ve okudukça okuyucuyu sürekli olarak olayları sanki kendisinin yaşadığını anlamasını sağlayan harika bir kitaptır.


Çatıdaki Rüzgar Kitabının Özeti

KİTABIN ADI

Çatıdaki Rüzgar

KİTABIN YAZARI

V.C.ANDREWS

YAYINEVİ VE ADRESİ

Altın Kitaplar Yayınevi Cağaloğlu / İSTANBUL

BASIM TARİHİ

1999

KİTABIN KONUSU:

Çocukların Aile Yaşantılarının, Geleceklerini Nasıl Etkileyeceklerini Anlatmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ :

Chris, Carrie ve Cathy adlı üç gencin, annelerinin üzerlerinde kurduğu baskı ve öldürme girişimi karşısında evden kaçmasıyla başlayan yolculukları, çocukların üç yıl beş ay tavan arasında kapalı kalmaları, annelerine karşı kin beslemelerine neden olmuştur. Anneleri mirasa konmak için çocuklarını öldürmek üzere arsenik katılmış çörekleri çocuklara yedirir.

Annelerinden kaçtıktan sonra doktor Paul Sheffield’ in üç çocuğu yanına alır. Onların hastalıklarının tedavisini yapar ve bir baba şefkatiyle yanına alıp onları özel okullara gönderir. Yıllar geçtikçe doktor ile en büyük kız olan Cathy arasında yakınlaşma olur. Ayrı kaldıklarında büyük çöküntü içine girerler. Cathy’ in balerin olma arzusu onu Julian ile tanıştırır. Onunla aşk yaşarken asıl amacının annesinden öcünü almak olduğunu hatırlar. Annesinin genç eşi olan Bart’ı ayarlayıp kinini ve çektiği acıları aynen onada yaşatmaya çalışır.

Bir gün itirazda bulunarak “ben Catherine Leigh Foxworth’un bayan Winslow’ un ilk kocası Christopher Foxworth’ den olan büyük kızıyım. Herhalde babamın, annemin üvey amcası olduğunu ve evlendikleri için Malcolm Foxworth'un öz kızını mirastan yoksun bıraktığını anımsıyorsunuzdur. Ağabeyim Christopher şimdi doktor oldu. Bir zamanlar Cory ve Carrie adında ikiz kardeşlerimde vardı. Ama ikisi de öldüler ...”der On beş yıl önceki noel partisinde Chris’le ben balkondaki dolaba gizlenmiş sizleri izlerken ikizler kuzey kanadındaki odamızda uyuyorlardı. Oyun yerimiz tavan arasıydı ve asla aşağıya inmezdik.

Para annemizin yaşamına girdikten sonra biz istenmeyen sevilmeyen çatı fareleri olmuştuk. Cathy, Barta dönüp evet sevgilim ben karının kızıyım ve çalıştığım avukatlık firması, karının ilk evliliğinden dört çocuğu olduğunu öğrendiği takdirde her şeyi yitireceğinizi bilmektedir. Anne diye başlar.Donuk bir sesle Cary’nin cesedini ne yaptın der? Çevredeki tüm mezarlıkları dolaşıp kayıtları incelerler.1960 yılında Ekim ayının son haftasında sekiz yaşında bir çocuğun ölüp gömüldüğünü gösteren bir kayıt yoktur. Yutkunup yüzüklerini ışıldatarak ellerini ovuşturur “Ne yapacağımı bilemedim” diye fısıldar. “Daha hastaneye varmadan ölür. Birden bire soluk almaz olur. Kendimden nefret ettim. Onu öldürmek değil biraz hasta etmek istemiştim. Cinayetle suçlanabilirdim. Ben de bir hendeğe atıp üzerini yapraklar ve taşlarla örttüm” diye konuşur.

Foxworth malikanesinde çıkan yangında Bart ve büyükanneleri ölmüştür. Jory ve Bart isminde çocukları ile yaşamlarını sürdürmek için Californiya’da dört odalı iki banyolu evlerine gidip, eski evlerindeki yaşantılarından uzaklaşırlar. Cathy de annesinin kendilerine yaptıklarını çocuklarına yapmayacağını söyler.

Bu kitapta azimli ve hırslı olan Chris’in doktor, Cathy’nin ise balerin olması iyi bir olaydır. Yalnız bir kardeşten öte bir sevgili olarak görürler. Cathy’ ise kendini rüzgarın savurduğu istikamete bırakır ve birçok erkekle tanışıp, evlenir ama iyi bir yaşantısı olmaz. En son tekrar Chris’e dönmesi ise aile bağlarının önemini anlaşılır.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Sonuç olarak küçüklüğünde insanların aile ortamları ve yaşantıları, anne ve babalarının çocukları üzerinde uyguladıkları yöntemler çocukların geleceğini etkilemektedir. Kötü uygulamalar çocukların zihninde bir hırs yaratıp aile yaşantısından uzaklaşarak ve ailesinden öcünü almaya kadar ve hatta kendi yaşantısında iyi bir geleceği garanti edemeyerek, özellikle kız çocuğu ise hayattaki kötü ve zor şartlarla uğraşıp, hayatı öğrenmek ve kişisel olarak düşük ve aciz hale düşmektedirler.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Chris:Hırslı, azimli ve yardımsever bir doktordur.

Cathy:Balerin olmak isteyen Chris’e aşık güzel bir kızdır.

Winslow:Chris’in annesi gözünü para hırsı bürümüş kötü kalpli bir kadındır.

5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap oldukça sade bir dille yazılmştır. Ama olaylar arasında kopukluklar olmuştur. Bu da kitabın akıcılığını bozmuştur. Dramatik roman türlerinden hoşlanan arkadaşlarıma bu kitabı tavsiye ederim.

21 Aralık 2007 Cuma

Biz İnsalar Kitabının Özeti



KİTABIN ADI

BİZ İNSANLAR

KİTABIN YAZARI

PEYAMİ SAFA

YAYIN EVİ

ÖTÜKEN

BASIM YILI

1987

1.KİTABIN KONUSU : AŞIK OLAN BİR İNSANIN DÜŞÜNME KABİLİYETİNİ NASIL KAYBETTİĞİ VE GERÇEKLERİ GÖREMEMESİ

2.KİTABIN ÖZETİ :KURTULUŞ SAVAŞI ZAMANINDA ZENGİN HALKTAN BAZILARI KENDİ ÇIKARLARI İÇİN İŞGALCİ DEVLETLER İLE YANKINLAŞMA İÇERİSİNE GİRER.ORHAN O DÖNEMDE YATILI OKULDA ÖĞRETMENLİK YAPMAKTADIR.TALEBELERİNDEN TAHSİN, SINIF ARKADAŞI CEMİL’İN KAŞINI TAŞ ATARAK PATLATIR.ORHAN,CEMİL’İN TEDAVİSİNİ YAPTIRIP ANNESİNİN YANINA GÖTÜRÜR.TAHSİN’İN CEMİL’E TAŞ ATMASININ NEDENİ ‘EŞŞEK TÜRK’ DİYE HİTAP ETMESİDİR. ORHAN KÖŞKTE CEMİL’İN ABLASI VEDIA’YI GÖRÜR.İLK BAKIŞTA BİRŞEY YOK ZANNEDER FAKAT AŞIK OLMUŞTUR.ORHAN TAHSİN OLAYINDAN SONRA OKULDAN İSTİFA EDER.ÇÜNKÜ ORHAN’A GÖRE CEMİL’İN BİLMEYEREK BÜTÜN TÜRK HALKINA HAKARET ETTİĞİNİ DÜŞÜNÜR.ARTIK ORHAN’I AÇLIK VE YOKSULLUĞUN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ GÜNLER BEKLEMEKTEDİR.KAR FIRTINASININ OLDUĞU BİR AKŞAM ORHAN YATAĞINDA SOĞUKTAN YATAMAZ.EN YAKIN CADDEYE ÇIKIP SON PARASIYLA SICAK BİR ÇAY İÇMEK İSTER.GİTTİĞİNDE KAHVEHANE KAPALIDIR VE OLDUĞU YERE DÜŞER.KAHVECİNİN ERKEN GELMESİYLE HAYATI KURTULUR VE ÖĞRETMENKEN EN İYİ ANLAŞTIĞI NECATİ’NİN EVİNE GİDER.NECAT’İ ORHAN’A BİR ARKADAŞININ ÇEVİRMEN ARADIĞINI SÖYLER.ARTIK ORHAN’INDA PARASI VARDIR. ESKİ ANILAR CANLANIR VE VEDİA TEKRAR AKLINA GELİR.ONU UNUTAMAZ AMA VEDİA İLE EVLANMEK İSTEYEN BİRÇOK KİŞİ VARDIR.BUNLARDAN SUBAY OLAN AHMET’İ GÖRDÜĞÜNDE BAŞINA GELECEKLERİ ANLAR AMA AŞKI DAHA ÜSTÜN GELİR.VE OLACAKLARI UMURSAMAZ. TAHSİN’İN BABASI BU ARADA HAPİSHANEDEN ÇIKAR.HAPİSHANEYE GİRMESİNİN NEDENİ VEDİA’NIN ANNESİDİR. VEDİA HERKESE AŞIKTIR VE BU ORHAN’I KORKUTUR.VEDIA İLE BİR AN ÖNCE EVLENMEK İSTER.VEDİA BUNA YANAŞMAMAKTADIR.VEDİA’NIN ANNESİ KÖYLÜLER TARAFINDAN SEVİLMEZ ÇÜNKÜ EVİNE FRANSIZ BAYRAĞI ASMIŞTIR.AHMET VEDİA’DAN UZAKLAŞMAK İÇİN CEPHEYE GİDER VE ORADA ÖLÜR.ORHAN VEDİA İLE BULUŞACAĞI BİR GÜN VEDİA’NIN HASTAHANEDE OLDUĞUNU ÖĞRENİR VE KOŞARAK HASTAHABEYE GİDER.VEDİA ŞUURSUZCA YATMAKTADIR.ORHAN GÜNLERCE HASTAHANEDE ONUN YANINDA KALIR.ÇOK HALSİZ DÜŞMÜŞTÜR.DOKTORLARIN TÜM ISRARLARINA RAĞMEN DİNLENMEYİ KABUL ETMEZ.VEDİA ESKİSİNDEN İYİDİR AMA HALA ŞUURU YERİNE GELMEMİŞTİR.İÇERİNİ HAVASINDAN SIKILAN ORHAN DIŞARIYA ÇIKMAK İÇİN AYĞA KALKAR AMA SENDELER.ÇOK BUNALIR.AYAĞA KALKMAK İÇİN TEKRAR HAREKET EDER.DUVARLARDAN TUTUNARAK KORİDORO ÇIKAR.AMA GÖZLERİ HİÇBİR ŞEY GÖRMEZ.MERDİVENLERDEN İNERKEN DENGESİNİ KAYBEDER VE DÜŞÜNMEK İSTEMEDİĞİNİ ÖLÜMÜ VEDİA’NIN AŞKINDAN OLUR.VEDİA ERTESİ SABAH İYİLEŞİR AMA AHMET’İN ÖLÜMÜÜNE NEDEN OLDUĞU GİBİ ORHAN’IDA BİLİNMEZLİKLERİN İÇİNE ATARAK ÖLÜMÜNE NEDEN OLUR.AMA VEDİA HALA YAŞAMAKTADIR.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:BİR ŞEYİ NE KADAR ÇOK İSTERSEK İSTEYELİM SAĞ DUYUMUZU,MANTIĞIMIZI ASLA KAYBETMEMELİ,HER ZAMAN GERÇEKLER DOĞRULTUSUNDA VE ARKADAŞLARIMIZIN ÖNERİLERİNE KULAK VEREREK KARAR VERMELİ,DUYGUSAL DAVRANMAMALIYIZ.

4.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: KİTAPTA YABANCI CÜMLELERİN ÇOK FAZLA KULLANILMIŞ OLMASI KİTABIN AKICILIĞINI OLUMSUZ YÖNDE ETKİLEMEKTEDİR.KİTAP BİLDİĞİMİZ AŞK KURGUSU UZERİNE YAZILMASINA RAĞMEN ZAMAN OLARAK KURTULUŞ SAVAŞI YILLARININ SEÇİLMESİ OKUYUCUNUN İLG,S,N, ÇEKMEKTEDİR.OLAYLARIN FAZLA VE KARMAŞIK OLMASI OKUYUCUNUN İSTEĞİNİ KIRMAKTADIR.AŞK ROMANLARINDAN HOŞLANIYORSANIZ OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM

5.KİŞİLERİN VE OLAYLARIN İNCELENMESİ:

ORHAN :ÖĞRETMENDİR.FARKLI GÖRÜŞLERİ YÜZÜNDEN EVDEN GENÇ YAŞTA AYRILMIŞTIR. ARKADAŞLARI TARAFINDAN SEVİLİR AMA BİRAZ DİK KAFALIDIR.YAKIŞIKLI VE LAF YAPMASINI BİLEN BİRİSİDİR.VEDİA’YI SEVER.AŞIRI DUYGUSAL BİR KİŞİLİĞE SAHİPTİR.

VEDİA:HER GÖRDÜĞÜNE AŞIK OLAN BİRİSİDİR.DUYGUSAL YÖNDEN GELİŞMEMİŞTİR.CİVARDAKİ EN GÜZEL KIZDIR.FİZİKSEL OLARAK NARİN BİR YAPIYA SAHİPTİR.ARKADAŞLARI TARAFINDAN SEVİLİR.ORHANLA BİRLİKTE BİRÇOK KİŞİYE AŞIKTIR.

AHMET :KENDİSİ SUBAYDIR. VEDİA’YA İLK GÖRDÜĞÜNDEN BERİ AŞIKTIR.BİRAZ FAZLA DUYGUSAL OLDUĞUNDAN GERÇEKLERİ GÖREMEZ.YAKIŞIKLI V ESAKİN BİR KİŞİLİĞE SAHİPTİR.ÇEVRESİİNDE SEVİLİR.

TAHSİN:YATILI OKULUN EN SESSİZ ÖĞRENCİSİDİR.BABASI HAPİSHANEDE VE ANNESİ ÖLMÜŞTÜR.ZEKİDİR AMA FAZLA KONUŞMAZ.YERLİ HALK TARAFINDAN ÇOK SEVİLİR.DUYGUSAL AÇIDAN ÇOK ZARARLAR GÖRMÜŞTÜR AMA BELLİ ETMEZ.

CEMİL:VEDİA’NIN KARDEŞİDİR.BATI KİLTİRİ ALTINDA YETİŞMEKTEDİR. KENDİNİ BEĞENMİŞ OLDUĞUNDAN PEK SEVİLMEZ.BURNU HAVADADIR.ZEKİDİR AMA ARKADAŞLARINI HOR GÖRDÜĞÜNDEN YALNIZDIR.TEK DOSTU ONU YETİŞTİREN DADISIDIR.

NECATİ:ÖĞRETMENDİR.HER ALANDA BİLGİSİ VARDIR.ARKADAŞLARI ARASINDA SEVİLİR.ORHAN’IN EN İYİ DOSTUDUR.GERÇEKLERE GÖRE KARAR VERİR.YARDIM SEVERDİR.MİLLİYETÇİ BİR YAPIYA SAHİPTİR.

VEDİA’NIN ANNESİ:BATI HAYRANIDIR.YERLİ HALK TARAFINDAN SEVİLMEZ.ÇOCUKLARINI BATILI GİBİ YETİŞTİRMEK İSTEMEKTEDİR.KOCASINI KAYBETMİŞTİR.HER GECE İSTİLA KUVVETLERİNE PARTİ VERİR.ZEKİ VE KİNCİ BİR KİŞİLİĞE SAHİPTİR.HALKI UMURSAMAZ VE ONLARI KÜÇÜK GÖRÜR.



8 Aralık 2007 Cumartesi

PEYAMİ SAFA Hayatı

Çocukluğu hastalık ve geçim zorlukları içinde geçti. Düzenli bir öğrenim görmedi. Bazı gazetelerde fıkra yazarı olarak çalıştı. felsefe konularına ve psikolojik çözümlemelere geniş yer verdi. XX. yüzyılda Türk toplumunun geçirdiği medeniyet değişimi ve sosyal bunalımlar üzerinde durdu. Başlıca romanları: Sözde Kızlar, Şimşek, Mahşer, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Yalnızız.

BİR TEREDDÜTÜN ROMANI'NIN Özeti

KİTABIN ADI

BİR TEREDDÜTÜN ROMANI

KİTABIN YAZARI

PEYAMİ SAFA

YAYIN EVİ

ŞEFİK MATBAASI – İSTANBUL

BASIMYILI

1987

1) KİTABIN KONUSU:

Bir yazarın iki kadın arasında evlenmek için yaşadığı tereddütü anlatıyor.

2) KİTABIN ÖZETİ:

Kitap Mualla adında bir kızın arkadaşı tarafından tavsiye edilen bir kitabı okumasıyla başlar. Kitap kendisine çok ilginç gelir ve yazarıyla bir baloda karşılaşır. Yazar Mualla’yı görür görmez beğenir ve evlenme teklif eder. Mualla da düşünmek için süre ister.

Yazar daha sonra eskiden tanıştığı ve bir hayranı olan Vildan ile karşılaşır. Vildan da yazara evlenme teklif eder. Ona kocasından ayrılarak geldiğini söyler. Fakat yazar bunu nazik bir dille geri çevirir. Vildan yazarı intihar etmekle tehdit eder. Bir kaç ay geçtikten sonra yazar tekrar Vildan ile karşılaşır. Kendi izini ona bir süre kaybettirmiştir. Ama bu yeni karşılaşma Vildan’daki değişikliği yazara fark ettirir. Vildan’ın, evine çağırma teklifini kabul eder. Evine gittiğinde Vildan’dan bazı itiraflar duyar. Vildan’ın asıl isminin Vildan olmadığını ve kocasından ayrılmadığını ve bir de sevgilisi olduğunu öğrenir. Ertesi gün Vildan’ın evine gelip gerçekleri öğrenmek istediğinde ise evden taşındığını öğrenir ve Vildan hakkında hiçbir bilgi alamaz.

3) KİTABIN ANA FİKRİ:

İnsanlar önemli bir karar verirken daima tereddüt içinde olmuşlardır. Önemli buluşlar ve icatlar hep şüphe ve tereddütten doğmuştur.

4) KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Mualla: Çok zengin ve asil bir ailenin kızı, dünyaya bakış açısı çok farklı olan bir kişiliğe sahip, devamlı farklı şeylerin arayışı içinde.

Vildan: Acayip davranışları bulunan, yaşamayı sevmeyen söyledikleriyle yaptıkları arasında çelişki olan ihtiraslı bir kadın.

Yazar: İnsanların ruhi tasvirlerini çok iyi yapabilen, düşüncelerinde daima kuvvetli ve kararlı olmaya çalışan güçlü iradeye sahip bir insan.

5)KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kitap dil bakımından fazla yalın olduğu söylenemez. Yabancı kelimelere biraz fazla yer verilmiş; ama yine de akıcı ve sürükleyici bir yapıt. Esrarengizliklerle dolu her an diğer sayfasında ne olacakmış düşüncesiyle okunacak bir kitap. Sonunda da yine okuyucuya yorum imkanı bırakarak bu özelliğini göstermiştir.

Robin Cook Hayatı

Robin Cook romanlarıyla çok büyük üne kavuşmuş bir yazardır, çok sıradışı bir hayat yaşamıştır ki, genelde tüm yazarların hayatı böyle olur. Bilime çok önem veren ve bunu eserlerinin çoğunda kullanan bir yazardır. Onun eserleri hakkında hatta şöyle derler; ”Bizi ölümüne korkutmayı, bir zamanlar doktor olan Robin Cook’a bırakın”. Robin Cook, en bastırılmış çekincelerimizi bile şaşırtıcı bir yetenekle gün ışığına çıkarıp bizi kendimizle yüzleştiren bir yazar. En kışkırtıcı yapıtı olarak nitelenen bu kitapta, Robin Cook; kaynağı bilinmeyen, bu nedenle daha da dehşet verici olan yeni bir varlığın ortaya çıkıp aniden yayılmasını anlatıyor.

İstila Kitabının Özeti

KİTABIN ADI

İstila

KİTABIN YAZARI

Robin COOK

YAYINEVİ VE ADRESİ

Cumhuriyet Kitab Kulübü Çağaloğlu/ İSTANBUL

BASIM YILI

1999

1. KİTABIN KONUSU :

Hızla gelişen bu evrende dünya ondan başka da dünyalar olduğunu fark etmeli ve buna yönelerek bu konuda kendine göre bir takım işlere başlamalıdır. Yoksa bir gün bu alanda bulunan (dış çevredeki) varlıklar onu fethedebilir. Bunu göze alarak bilime ve teknolojiye önem vermenin bilincinde olmalıdır.

2. KİTABIN ÖZETİ :

Her şey bir gece aniden olan bir meteor yağmuru ile başlar, şehirdeki tüm elektronik eşyalar yanmıştır. Bu olaydan sonra çevrede siyah çakıl taşlarına benzeyen cisimler fark edilir. İnsanlar bu çakıl taşlarına dokunduklarında bu çakıl taşları insanlara bir protein aşılayarak, insan ve tüm canlı genlerinde 2.5 milyar senedir pasif bir şekilde bulunan, fakat bu aşı ile beraber aktifleşecek bir virüs canlanır ve değişim başlar. Artık insanlık nezleden daha hızlı yayılan bir belayı bir avuç bilim adamı ile atlatmak zorundadır.

3. KİTABIN ANA FİKRİ :

Sürrealist bir görüşle; uzaydaki diğer toplumların da var olduğu, bizleri izlediği ve uygun ortam oluştuğu takdirde dünyadan insanlığın çıkarılıp yeni bir ırkın dünyayı istila edebileceği.

4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Kitapta gösterilecek bir şahıs veya eser kahramanı yoktur; çünkü yazar aniden insanlar tarafından bilinmeyen bir varlığın çıktığını ve hızlıca yayıldığını anlatan bir olayı yazıyor. Varlık, insanoğlunun gördüğü ve bildiği hiç bir şeye benzemiyor: yeni bir terminatör klasiği...

5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kitapta olay çok heyecan verici bir şekilde gelişerek devam ediyor. Her insanı şaşırtabilecek bir yetkiye sahip diyebiliriz.Kitabın getirdiği yeniliği şöyle ifade edebiliriz; 2.5 milyar gibi çok uzun bir zaman periyoduna bağlı bir senaryoya internet kavramının ve hüzünlü bir aşk hikayesinin sığdırılabilmesi. Kitapta bilim ve yeni çağımız hakkındaki kavramların bulunması kitabı daha da zevkli hale getirmiştir, bunu okuyan herkesin bu kitabı seveceğine inanıyorum.

TARIK BUĞRA Yazar Hayatı

2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi. (1936). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı. Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı.

Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada Oğlum(uz) adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle layık görüldüğü ilan edildi. (1948). Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın bir kalem ödül olarak verildi. Aynı yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci olarak adına ikinci bir kez daha rastlanılamadı. Yine de bu ödül neticesinde aldığı yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952). Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956), Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü.

BAŞLICA YAPITLARI :

Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık, Gençliğim Eyvah, Küçük Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey Yoktur, Siyah Kehribar, Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar

KÜÇÜK AĞA KİTAP ÖZETİ

KİTABIN ADI

KÜÇÜK AĞA

KİTABIN YAZARI

TARIK BUĞRA

YAYIN EVİ VE ADRESİ

VARLIK YAYINEVİ

BASIM YILI

1973

1-)KİTABIN KONUSU :

Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür.Kitapta , bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır.Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir.

2-) KİTABIN ÖZETİ :

Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte , Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir.Savaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür.Zayiatın büyüklüğü evlerine dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştır.Bu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdir.Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür.Önceleri dost olarak yaşayan Rumlar ve kendi halkı şimdi birbirinden soğumuştur.Salih’in samimi arkadaşı olan Niko da bir Rum dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadır.Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan kopamamaktadır.Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve kasabalı Salih’i dışlar.Salih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır olmuştur.Artık Osmanlı ve Padişaha olan güvenci de sarsılmıştır.Kaybettiği kolunun hayatına tesiri büyük olmuştur.Kimsenin O’na hak ettiği saygıyı göstermediğine

inanan Salih kendini namazdan niyazdan çekmiştir.Öte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır.

Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini kazanmış ve artık istenilmeyen biri olmuştur.Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilir.İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi sağlamaktır.Hoca gerçekten de çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanır.Vaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadır.Bu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadır.Kuvayı Milliye adı verilen bu örgüt Anadolu’da işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah yönetiminin boyunduruğundan kurtulmak için kurulmuştur.Fakat Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtür.Memlekette işgallere karşı veya işgallerden yana bir çok örgüt vardır. Kuvayı Milliye önce bu örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf etmelidir.Hocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir.Hoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir , Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak ,yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir.İşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir elektriklenme ve zıtlaşma meydana gelir.Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir çünkü her yönüyle iyi ve doğru bir insandır.Fakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını , padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır.Kuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma zamanla iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.

Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verir.O’nu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır.Salih bu ihanetin öcünün peşinden koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır.Kuvva bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır.Hoca evliliği ve çocuğu ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınır.Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır.Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir.Hoca ise şimdi hangi tarafta yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır.Kuvayı Milliye ise her geçen gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedir.Salih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder.Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar .Çerkez Ethem ve kardeşleri milli mücadelede en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman işgallerine gerekse ayaklanmalara karşı başarılar sağlamışlardır.Fakat şimdi düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem ve kardeşleri zıt bir tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştır.Hoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar kurar.Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktır.Bu sırada Hoca Salih’ i haber edinmek için Akşehir’e yollar.Akşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedir.Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva yararına çalışmaktadır.Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet yaratır.Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.

3Hoca Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında O’na bir oyun oynayarak başarısızlığını sağlar ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur.Ethem ise Yunanlılara sığınacaktır.Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedir.Artık savaş alanından başka bir cephede de mücadele verilmektedir , şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit oluşturmaktadır.Hoca bunu acıyla farkeder.Ankara ise Hoca’nın başarılarından haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder.Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın , bu iktidar kavgasında yanlış düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür.Fevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir.Hoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadır.Memleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedir.Bu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara'da kendisini Akşehir'den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşur.Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır.Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.

Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür.Eşi ve Çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür.Eşine geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder.

3-)KİTABIN ANA FİKRİ:

Vatan ve millet sevgisi , bağımsızlık duygusu. Kurtuluş savaşının küçük bir kasaba' dan görünüşü.

4-)KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Küçük Ağa(İstanbullu Hoca):Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.

Salih:Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.

Çerkez Ethem:Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi.

Doktor Haydar Bey:Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker.

Ali Emmi:Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.

 
eXTReMe Tracker